İçeriğe geç

Kübizm ne zaman ve nerede ortaya çıktı ?

Kübizm Ne Zaman ve Nerede Ortaya Çıktı?

Bir zamanlar Paris’te, 20. yüzyılın başlarında, şehri çevreleyen dar sokaklar ve sanat galerileri içinde bir değişim rüzgârı esiyordu. Kimileri, geleneksel resim anlayışını sorgulayan bu değişimin ne kadar büyük olacağını tahmin edemezdi. Ancak bir grup sanatçı, farklı bakış açılarını birleştirerek dünyayı bir bütün olarak görmek istediklerinde, ortaya bir devrim çıkacağına kimse şüpheyle yaklaşamazdı. Bu hikâye, bir yanda çözüm odaklı, stratejik bir erkek bakış açısıyla bir sanat hareketinin temellerinin atıldığı bir dönemi, diğer yanda empatik ve ilişkisel bir kadın anlayışının da bu devrimde nasıl bir rol oynadığını anlatıyor.

1. Bir Kadın ve Bir Adam: Başlangıç Noktası

1907 yılında, bir sabah Picasso’nun atölyesinde bir fikir doğuyordu. O an, gözleri sabahın ilk ışıklarıyla parlayan Picasso, kadim tekniklere meydan okuma kararı almıştı. Yanında yıllardır birlikte çalıştığı arkadaşı Georges Braque, resmin sınırlarını zorlayarak, içindeki “yeni bakış açılarını” hayata geçirecek o ana tanıklık ediyordu. Bu ikili arasında, bir yanda kadınsı bir ilişki kurma ve empati ile şekillenen bir anlayış, diğer yanda çözüm odaklı ve stratejik bir yaklaşım vardı.

Picasso, resimleriyle dünyayı sanki parçalarına ayırıyor, çok açılı bakış açılarıyla yeniden inşa ediyordu. Braque ise, bu parçaları birleştirme konusunda çözüm arayarak her bir çizgiyi, her bir yüzeyi birleştirmenin, onları anlayabilmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu.

2. Paris’teki O An: Kübizm’in Doğuşu

Paris, o yıllarda sanatın, edebiyatın, felsefenin ve entelektüel birikimin merkezlerinden biriydi. Kübizm de burada doğacaktı. Arnavut kaldırımlı sokaklarında çakılların arasında bir sanat devrimi filizleniyordu. Picasso ve Braque, Picasso’nun “Les Demoiselles d’Avignon” adlı tablosuyla başlayan bir değişimin ilk tohumlarını attılar. Fakat ne Picasso ne de Braque bu hareketin kübizm olarak anılacağını biliyordu. O sırada başkaları henüz “küplü” bir resmin ne demek olduğunu anlamamışken, sanatın tanıdık figürleri de bu yeni tarzdan ne yapacaklarını bilemiyorlardı.

İlk adım, alışıldık bakış açılarına, geleneksel tekniklere meydan okumaktı. Kübizm’in doğuşu, bir anlamda geçmişin ilişkisel bakış açısını sorgulamak gibiydi. Geometrik biçimlerle insan yüzünü, doğayı, nesneleri betimlemek, o zamanlar tamamen alışılmadık bir şeydi. Gözler sadece birer nokta olarak değil, birer pencereden farklı açılardan bakma amacını taşıyorlardı.

3. Bir Kadının Sezgisi: Yeni Bakış Açılarının Temelleri

Kübizm, bir grup erkeğin çözüm odaklı yaklaşımının ürünüydü. Ancak bu hareketin daha da evrilmesinde bir kadının sezgisi de yer alıyordu. Gerçekten de, Picasso’nun ilk zamanlarda yaptığı işlerin gerisinde, bir ilişkinin ve empatik bir anlayışın gücü vardı. Özellikle Picasso’nun, sevgilisi Fernande Olivier ve diğer kadın figürleriyle olan etkileşimi, resimdeki yeni bakış açılarını da şekillendiriyordu.

Olivier’in portrelerini yaparken, Picasso’nun duygusal ve kişisel bağları, geometrik biçimlerle birleşerek kübist formları yaratıyordu. Kadınsı bir bakış açısı, farklı açılardan bakmayı, parçalanmayı ve yeniden birleşmeyi anlamak için temel bir ilham kaynağıydı. O dönemin kadın figürleri, ressamların hayal gücünde, bir anlamda bu devrimci hareketin ilham perileri gibiydi.

4. Kübizm’in Başlangıcı: 1907’de Bir Yenilik

Ve işte o an, 1907 yılı Paris’inde geldi. Picasso’nun “Les Demoiselles d’Avignon” adlı tablosuyla sanat dünyasına meydan okuması, bir dönemin sonu ve bir yeniliğin başlangıcı oldu. Bu eser, geleneksel figüratif resim anlayışını alt üst etti. İspanyol ressam, kadın figürlerini doğrudan, geometrik bir biçimde sunarken, tıpkı Braque gibi, uzamsal derinliği ve perspektifi başka bir biçimde algıladı. O eserin ardından, Braque’ın da katkılarıyla kübizm şekillendi.

Kübizm, aynı zamanda Avrupa’da artan endüstriyel devrimle paralel bir şekilde, dünyayı hızlı bir şekilde dönüşen bir yer olarak görmek isteyen ressamların cevabıydı. Bir anlamda, erkeklerin çözüm arayışıyla, kadınların ilişkisel duygularının birleşiminden doğmuştu.

5. Kübizm’in Etkisi: Sanatın Yüzü Değişiyor

Bundan sonra Paris’te, diğer sanatçılar da kübizm etkisinde eserler üretmeye başladı. Juan Gris, Fernand Léger, Robert Delaunay gibi isimler, bu yeni stilin farklı yönlerini keşfettiler. Birçok sanatçının stratejik bakış açıları, kübizmle daha da kesişti ve bu hareket, hızla yayıldı.

Ama unutmayalım ki, kübizm yalnızca şekil ve geometrik bir devrim değil; aynı zamanda sanatın kalbinde yer alan insan ilişkilerini de parçalayan bir anlayışın yansımasıydı. Kadınların sezgisel bakışları ve erkeklerin stratejik düşünceleri bir araya geldiğinde, sanatın geleneksel kalıpları da yeniden şekillendi.

Sonuç: Kübizm’in Mirası

Ve bugün, kübizm sadece bir sanat akımı değil, düşünme biçimimizin nasıl evrildiğinin de bir simgesi. Resme bakış açımız, hem bireysel hem de toplumsal olarak ne kadar dönüşebileceğini gösteriyor. Her bir çizgi, her bir parça, birbiriyle ilişkili olsa da bir o kadar da bağımsız; tıpkı biz insanlar gibi, hep farklı açılardan bakıyoruz ama bir bütün olarak varız.

Peki, sizce kübizm bugün hala etkisini sürdürüyor mu? Yaratıcı bakış açılarını keşfetmeye devam ediyor muyuz? Resim sanatının dışında, gündelik yaşamda da bu bakış açılarını nasıl birleştirebiliriz? Yorumlarınızı duymak isterim!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino beylikduzu escort beylikduzu escort avcılar escort taksim escort istanbul escort şişli escort esenyurt escort gunesli escort kapalı escort şişli escort
Sitemap
403 Forbidden

403

Forbidden

Access to this resource on the server is denied!